EXPATRIATE BIRDS
KULELİ'YE KATILIŞ
1974 sıcak yazı ortalarında, henüz 15 yaşında İstanbul Kuleli Askeri Lisesi’ne katılış için babam ve ablamla beraber 302 model otobüs ile yaptığımız şen şakrak 12 saatlik yolculuğun ardından, okul önüne geldiğimiz ana kadar hayatı güllük gülistanlık gören ben, nizamiyeden içeri girip, iki beden büyük asker elbiseleri içinde kaybolduğum anda, yüreğimde bir sızı, içimde büyük bir garipseme ile tel örgülere koşturup, dışarıda kalan babam ve ablama bakarken, gözlerimden akan yaşlara engel olamadığımı fark ettim.(İlk kamptan sonra Işıklar Askeri Lisesi'ne katılacaktım.) Bir ömür boyu sürecek ayrılığın, artık baba evinden kopuşun ilk anlarında, evden, aileden, sokağımızdan, mahallemizden ayrılmanın verdiği acı duygular içinde sarsılırken, babam ve ablamın gözden kayboluncaya kadar uzaklaşmalarını hüzün dolu bakışlarla, gözü yaşlı takip ettim. 3 numara tıraştan sonra, karavana için yemek boruları çaldığında, içtima var bağırışlarıyla beraber yoklama alınıp, yemek kokusu sinmiş yemekhanede yediğim ilk yemeğin hiçte annemin yemeklerine benzemediğini görünce, ilk hayal kırıklığını yaşadım. Sonrasında Kuleli yamaçlarında, çam ağaçlarının altına oturup boğazdan geçen gemileri buğulu gözlerle sessizce seyrederken, maç yaptığımız toprak arsalar, atak oynadığımız sokaklar, Teksas, Tommiks okuduğumuz kaldırımlar, gözümde canlandı. İçimde gittikçe büyüyen sızı ile baba evinin sıcaklığını, yalınayak yürüdüğüm sokakların toprak kokusunu, oyundan arta kalan zamanlarda elime tutuşturulmuş salça ekmeğin dayanılmaz tadını, geride bıraktığım ne varsa hızlandırılmış film gibi gözümün önünden geçti gitti. Böylece gurbetlik, hasretlik maceramız 15 yaşında başlamış oldu.
GİDENLER VE KALANLAR
Doğduğu, büyüdüğü köylerden, kentlerden, bin bir sebeplerle ayrılanların çoğu geri dönüşü olmayan bir yola girmiştir artık. Kimi hayat mücadelesi için iş icabı ayrılır gider, kimi gelin olur gider, kimi öğrencidir gider, kimi tayini çıkar gider. Kimi yakın-uzak şehirlere gider, kimi dış ülkelere gider. Bir çok insan da doğdukları evde otururlar, 40 yıldır aynı bakkaldan alışveriş yaparlar. Aynı kahvehanede otururlar, aynı kişilerle sohbet ederler.
70-80 LERDE GURBETLİK
Gurbette olmak başka bir duygudur. İzinler, tatiller, bayramlar iple çekilir, Otobüs, tren biletleri günler, haftalar öncesi alınır, o memlekete dönüş anı gelip çattığında tatlı bir telaş ile beraber içini bir sevinç kaplar.
Cep telefonlarının olmadığı, hatta sabit ev telefonları için 6 ay sıra beklendiği günlerde, mektupla haberleşme yapılır “beni soracak olursanız ben çok iyiyim” diye başlayan “acele cevap beklerim” diye biten uzun uzun mektuplar yazılır. Memleket haberleri ancak bir ay gecikmeli olarak alınırdı. Evinde telefon olanlar için haftada bir postaneye gidip telefon yazdırılır ve 2 saat kadar beklemeden sonra sıra ancak gelirdi. Gurbette olmanın verdiği özlemler, mektuplarla aşılmaya çalışılır, yaldızlı yılbaşı kartlarının karla kaplı dağlarına bakıp bakıp uzaklarda olmanın burukluğu ile hayallere dalınırdı..
Her ne kadar doyduğun yer memleket deseler de, gittiğin yerlerde yeni dünyalar, yeni dostluklar kurulsa da bir şeyler eksik kalır hep, uzaklardan bakarsın o kaygısız, tasasız o mutlu çocuğa. Bavulundan çıkardığın elbiseler gibi çocukluğunu, evleri, sokakları da çıkarırsın bir yerlerden ve kavuşmalar uzadıkça “gözümde tütüyor” diye söylemlere başlar,
Bazen bir radyoda çalan türkülerde, şarkılarda “Ben gurbette değilem gurbet benim içimde” diye yaşarsın gurbetliği.
MEMLEKETE YOLCULUK
Memlekete yaklaşırken saatler geçmiştir ama son dakikalar geçmez, son dönemeçler gelmez. Otobüsün, otomobilin, treninin camından seyrederken o güzellikleri, tarlaları, bahçeleri, yaklaşan mesafe ile beraber, mevsim baharsa çiçeğe durmuş ağaçların rengarenk görüntüsüne, mevsim yaz ise incir dallarındaki sarı yemişlere, mevsim sonbaharsa zeytin ağaçlarının meyvelelerine, mevsim kış ise dağların bembeyaz gelinliğine bakar bakar daha da heyecanlanırsın. Nihayet şehre giriş ile beraber yüzünü bir gülümseme ve sevinç kaplar. İlk kavuşma anları ve hal hatır sormalar bittikten sonra kendini sokaklara vurur, ilk çocukluğunun ve gençliğinin izlerini aramaya başlarsın.
HÜZÜNDÜR GERİ KALAN
Fakat, ileriki zamanlarda bu dönüşler, her zaman mutlu bir şekilde tecelli etmez. Hayatta bir kez yaşanacak şeyler yaşanmış bitmiştir. Tanıdık çehreler azalmıştır. Sokaklarda çocukluktan, ilk gençlikten kalan simalar ararsın göremezsin. Şehir ve insanlar, caddeler, sokaklar, kahveler, dükkanlar, parklar hiçbir şey eskisi gibi değildir. Çocukluk anılarıyla büyüdüğün, şeytan uçurtmaları ile çığlık çığlığa koştuğun sokaklar seni sessizce karşılar. Değişmeyen tek şey değişimdir gerçeğinden hareketle her şey değişmiştir. Kimileri için büyükler kaybedilmiş, baba evi dağılmış, mezarlık ziyaretinden sonra fazla yapacak bir şey kalmamıştır. Kimileri için eski dostlar savrulmuş, tek tük kısa süreli, bir çay içimi buluşmalar kalmıştır. Kimileri için de bir kaç akraba ziyaretinden sonra, hüzünle geri dönmek kalmıştır. Artık hiçbir şeyin eski tadı yoktur. Çocukluğuna dair izler ararsın boş sokaklarda, lakin sokakların da tadı yoktur.
YİTİP GİDEN BİR ÖMÜR
Ve sonra; kısa süreli ziyaretler, tatiller, izinler biter, herkes yaşadığı kente biraz buruk, biraz hüzün dolu duygularla, kendi yalın gerçeğine döner. Yaşam mücadelesi kaldığı yerden devam eder.
Yitip giden ne sokaklar, ne köyler, ne kentlerdir aslında, yitip giden bir ömürdür. Geriye çocukluğunun, gençliğinin tortusu kalır.
ALİ SEYMEN aliseymen@yahoo.com